Yetişkinlerde Sorunlar ve Bozukluklar

Yetişkin

Erişkinlerde de çocuk ve ergenlerde olduğu gibi tedavideki en önemli unsur güvendir. Bu nedenle sorunun belirlenmesi, tanı ve tedavi sürecinin tanımlanması oldukça büyük önem taşır. Kişinin tedaviden beklentisinin ne olduğu, sorun ya da hastalığın bilimsel tedavisinin değerlendirilmesi sürecin başında konuşulması gereken önemli konulardır. Tedavi planını ve eğer uygulanacak ise terapi sürecini danışan ile birlikte belirleriz. Tedavi süresince, tedavinin değerlendirilmesini de danışanım ile birlikte gerçekleştiririz.

Sorunlar ve Bozukluklar

Depresyon +

Klinik anlamda depresyon kişinin günlük aktivitelerini ve sosyal işlevini bozacak ölçüde sürekli üzüntü, melankoli ve keder içeren; kişinin düşünceleri, davranışları ve bedeninin bazı işlevlerinde değişiklikler meydana getiren ruhsal bir çökkünlük halidir. Bu bağlamda klinik depresyon tıbbi bir teşhistir ve kişinin ilişkilerini ve etkinliklerini etkilemeyen üzgün olma halinden farklıdır. Depresyonun tipik belirtileri hayattan zevk almada azalma, konsantrasyon eksikliği ve unutkanlık, değersizlik hissi, suçluluk hissi, iştah (kiloda) azalma / artma, uykuda azalma / artma, yorgunluk, karasızlık ve intihar düşünceleridir. Hem ülkemizde hem de dünyada yapılan araştırmalar, ruhsal bozukluklar içinde en sık görülen bozukluklardan biri olan depresyonun sıklığının %10-15 gibi yüksek düzeylerde olduğunu göstermektedir. Yine çalışmalar depresyonun kadınlarda erkeklere göre 2-3 kat fazla olduğunu göstermiştir. Depresif  Bozuklukta tedavi, depresyonun derecesi ve süreci, kişinin yaşı, kişilik özellikleri gibi ayrıntılara göre değişim gösterir. Psikoterapi tedavisi önemli ve önceliklidir. Antidepresan ilaç tedavisi kombine edilebilir veya sadece psikoterapi ile tedavi sürdürülür.

Anksiyete Bozukluğu (Kaygı Bozukluğu: Endişe Hastalığı): Her kişinin endişelendiği durum farklıdır. Kimi gelecekle ilgili, kimi ilişki ya da ilişkileri ile ilgili, kimi sınavda ya da işinde başarı ile ilgili, kimi çocukları ile ilgili, kimi karar veremediği çelişkili durumlarla ilgili kaygılar yaşar. Bu kaygıların kişiye göre değişmesinin nedeni genetik duyarlılık, yetiştiği ortam ve yetiştirilme şekli, yaşamsal olaylar ve travmatik iz bırakan durumlardır. Bu ve benzeri kaygılar, baş edilemez olduklarında, kişinin kendisini veya çevresini olumsuz bir şekilde etkilediğinde, tedavi gerekli hale gelir.  Toplumumuzda artan sıklıkta %20-25 oranında görülmektedir.

Anksiyete Bozuklukluğunun tedavisi sanılanın aksine çok zor değildir.  Tedavi, tanıya, şikayetlerin süresine, şikayetlerin kronikleşmiş olup olmadığına ve kişinin kişilik özelliklerine göre değişim gösterir. “Psikoterapi” asıl tedavidir. Terapinin çeşidi ( Bilişsel, Bilişsel Davranışçı, Destekleyici, Psikodinamik, Aile Terapisi, Filial Terapi) tanıya ve kişiye göre belirlenir. İlaçlar destekleyicidir. Bazı durumlarda ihtiyaç duyulabilir. Terapi sırasında azaltılarak kesilmesi ideal tedavinin amaçlarındandır.  Tedavinin başarısı için danışan kişinin ve terapistin uyumlu ilişkisi, kişiye uygun psikoterapi seçimi önemlidir.

Obsesif - Kompülsif Bozukluk +

‘Anksiyete Bozuklukları’ altında yer alan bu hastalığın temel özelliği obsesyonlar (takıntı) ve kompülsiyonlar (zorlantı) dır. Halk arasında ‘takıntı hastalığı’ ya da ‘titizlik hastalığı’ olarak bilinmektedir. Obsesif-kompülsif bozukluğun toplumda görülme sıklığı %2-3 tür. Yani her 40 kişiden birinde görülmektedir. Obsesyonlar tekrarlayıcı ve kişiyi rahatsız eden düşünce, dürtü ya da imgelerdir. Bu düşünceler, bazı korkular ve endişelerdir. Ancak sembolik olarak temizlik, simetri, hastalık kapma, bulaşma, kontrol etme şeklindeki davranışlara ve sürekli düşüncelere dönüşürler. Böylece, kompülsiyonlar obsesyonların yarattığı anksiyeteyi gidermek için yapılan davranışlar ya da zihinsel eylemlerdir. Erişkinlerin büyük bir kısmında, çocuklukta veya ergenlikte benzer belirtilerin olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, en erken teşhis edildiği dönemde tedaviye başlanması erişkinlikteki hastalık sürecinin süresini, sıklığını ve ciddiyetini olumlu olarak etkiler. Öncelikli tedavi psikoterapidir. İlaç tedavisinin kişilik özelliklerine ve hastalık derecesine göre eklenmesi gerekebilir. Özellikle ergenler ve genç erişkinlerde grup terapisi ile tedavinin önemli yeri vardır.

Panik Bozukluk +

Yineleyici ve beklenmedik panik atakları içeren, başka atakları olması ile ilgili sürekli endişe duyma ve ataklarla ilgili belirgin davranış değişikliklerinin olduğu bir anksiyete bozukluğudur. Panik ataklar, depresyon ve anksiyete bozukluklarının diğer türlerinde de görülebilir. Panik Bozukluk olarak tanımlamamız için, panik atakların sık olması ve günlük yaşantıyı etkilemesi gerekir.  Toplumda %2-3 oranında görülür. Paniklar atak sırasında aklını kaçıracağı, delireceği, öleceği, bayılacağı, kalp krizi geçireceği kaygısı vardır. Agorafobi (kapalı yerde kalma korkusu) ile birlikte ve agorafobi olmadan panik bozukluk türleri vardır. Psikoterapi tedavisi önemli ve önceliklidir. Antidepresan ilaç tedavisi kombine edilebilir veya sadece psikoterapi ile tedavi sürdürülür. Grup terapileri de etkilidir.

Sosyal Fobi +

Sosyal anksiyete bozukluğu olarak da adlandırılır. Kişinin başkalarının yanında eleştirileceği, rezil olacağı ya da utanç duyacağı durumlara düşeceği endişesiyle sosyal ortamlara girmekten çekinme ve kaçınma davranışı ile kişilerarası iletişim kurmaktan korkma ve kaygı duyma durumudur. Hastalığın belirtileri tüm endişe belirtilerini kapsayabileceği gibi, çoğunlukla yabancılarla iletişime geçerken veya topluluk önünde, ellerde ve yüzde kızarma, düşünme ve konuşmada zorluk yaşama şeklindedir. Hastalığın yaygınlığı kadınlarda %3, erkeklerde %2 olarak bulunmuştur. Öncelikli tedavi psikoterapidir. İlaç tedavisinin kişilik özelliklerine ve hastalık derecesine göre eklenmesi gerekebilir. Özellikle ergenler ve genç erişkinlerde grup terapisi ile tedavinin önemli yeri vardır.

Bipolar Bozukluk (Manik-Depresif Bozukluk.İki Uçlu Mizaç Bozukluğu) +

Bipolar bozukluk duygularda, düşüncelerde, enerjide ve davranışlarda aşırı değişikliklerle seyreden, kişinin kendisini aşırı coşkulu (mani / hipomani) veya çökkün (depresyon) ya da her ikisinin karışımı (karma dönem) duygular hissetmesine yol açan ruhsal bir bozukluktur. ‘Bipolar’ kelimesi hastanın iki aşırı duygudurum arasında gidip geldiğini ifade etmek için kullanılır. Dünyada nüfusun yaklaşık %3-4’ünün bipolar bozukluktan yakındığı düşünülmektedir. Bu da ülkemizde yaklaşık en az iki milyon kişide bu hastalığın olduğu anlamına gelmektedir. Tedavide duygudurum dengeleyici ilaçların düzenli olarak kullanımı önemlidir. Düzenli psikoterapi ile tedavi, hastalık sürecinin gidişatını önemli derecede etkiler. Bu hastalığa sahip insanların ömür boyu düzenli takibi gerektiğinden, kişinin ve ailesinin güven duyacağı bir psikiyatrist doktorun  seçimi ve doktorunun önerdiği sıklıkta kontrollerin sağlanması önemlidir. Ailenin ve çevrenin kişiye desteği de önemli olduğundan, ailenin bilgilendirilmesi, desteklenmesi, hatta aile terapisi de gerekebilir.

Akut Stres Reaksiyonu +

Kişinin gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidi, ağır bir yaralanma ya da kendisi veya başkalarının fiziksel bütünlüğüne dair ağır bir tehdit durumunu yaşaması, böyle bir durumla karşı karşıya gelmesi ya da tanık olması durumuyla başlayan aşırı korku, dehşet ve çaresizlik hislerinin eşlik ettiği bir durumdur. Akut stres bozukluğunda belirgin anksiyete, aşırı uyarılmışlık hali, travmayı hatırlatan durumlardan kaçınma, istemsiz olarak ve sık sık travmayı hatırlama ve rüyalarda görme gibi belirtiler vardır. Bu bozuklukta belirtiler iki günden dört haftaya kadar sürebilir. Dört haftadan sonra belirtiler devam ediyorsa travma sonrası stres bozukluğu tanısı konulur. Depresyon eşlik edebilir. Tedavi buna göre belirlenir.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu +

TSSB’de de kişi travmatik bir olayla karşılaşmıştır, travmatik olay rüyalar, flaşbek epizodlar, illüzyonlar ya da hallüsinasyonlar ile sürekli olarak yeniden yaşanır, travma ile ilgili uyaranlardan sürekli kaçınma vardır ve genel tepki verme düzeyinde azalma (travmadan önce olmayan) ve artmış uyarılmışlık vardır.  TSSB’nin yaşam boyu görülme yaygınlığı toplum içinde %1-3, bu oran hafif formlar da değerlendirildiğinde %5-15’tir. Uzun süreli olarak psikoterapi ile tedavi gereklidir. Depresyon veya anksiyete bozukluklarının eşlik etmesi durumunda antidepresan tedavi de eklenebilir.

İlişki Sorunları +

Her ilişki kendine özgü ve bireylerin ortaklaşa inşa ettiği özel bir süreçtir. Her ilişkide sorunlar ve anlaşmazlıklar doğaldır, ancak kişilerin birbirine zarar verdiği, tartışmaların ve kavgaların sürekli ve tekrarlayıcı halde kısır döngüye ulaştığı ilişkiler sağlıklı değildir. Bu gibi durumlar hem kişilerde psikolojik sorunlara yol açar hem de ilişkinin yıpranmasına ya da sona ermesine yol açabilir. İlişkilerde yaşanan zorluklar kimi zaman çift terapisi kimi zaman da bireysel terapi ile çözülebilir. Bazı durumlarda da her iki yaklaşım bir arada uygulanır.

Premenstrüel Disforik Bozukluk +

Kadınlarda adet döneminin öncesi olan premenstruel dönemde birtakım fiziksel ve ruhsal değişiklikler- baş ağrısı, halsizlik, çökkünlük, sinirlilik, karamsarlık gibi belirtiler- vücudun normal hormon değişimine verdiği bir cevaptır ve hastalık olarak kabul edilmez. Premenstrüel sendrom denilen bu durum kadınlarda oldukça yaygındır ve bazı araştırmalara göre kadınların %95’inde adet öncesi bu belirtiler izlenir. Bazı kadınlarda ise ( %5) bu belirtiler klinik olarak anlamlı ölçüde şiddetlidir ve işte bu durumda premenstrüel disforik bozukluktan yani tedavi gerektiren bir hastalıktan bahsedilir. Temel belirtiler depresif mizaç, umutsuzluk hissi, anksiyete, gerginlik, sürekli belirgin sinirlilik ve irritasyon, insan ilişkilerinde bozulma, enerjide azalma, yorgunluk, günlük aktivitelere ilgi azalması, iştahta değişiklik, çok uyuma veya az uyuma, aniden üzüntülü ya da ağlamaklı olma, konsantre olmada zorluk olarak sayılabilir. Premenstrüel disforik bozukluk tanısı alan hastalarda tedavinin amacı belirtilerin azaltılması ve yaşam kalitesinin artırılmasıdır. Bu amaçla psikiyatrik ilaç tedavisi ve psikoterapi ile tedavi uygulanır. Stres yönetimi, gevşeme egzersizleri ve psikoeğitim ile hasta ve hastanın ailesinin bilgilendirilmesi ve katılımının sağlanması da faydalı olabilmektedir.

Somatoform Bozukluklar +

Fiziksel bir hastalık olmaksızın kişilerin fiziksel yakınma gösterdikleri ruhsal bir bozukluktur. Vücudun herhangi bir yerinde veya bazı bölgelerindeki ağrılar, iğnelenme hisleri, kasılmalar gibi şikayetler olabilir. Psikolojik nedenlerin rol oynadığı bu bozuklukta hastalığın belirtileri kişinin sosyal ve iş yaşamındaki işlevselliğini bozar. Somatizasyon bozukluğunun, ağrı bozukluğu, konversiyon bozukluğu, hipokondriasis, beden dismorfik bozukluğu ve ayırt edilemeyen somatoform bozukluk gibi türleri vardır. Yaşam boyu görülme sıklığı %0.2-2 arasında değişmektedir. Duygu ve düşüncelerini belli etmekten ve çatışmaya girmekten çekinen kişilik yapısında olan kişilerde daha sık olarak görülür. Çoğunlukla depresyon eşlik eder. Psikoterapi ve ilaç tedavisi genellikle birlikte uygulanır.

Migren (Vasküler) Başağrıları +

Belirli bir organik sebebe bağlı olmayan psikosomatik kökenli yineleyici baş ağrıları ile karakterize paroksismal bir bozukluktur. Özellikle anksiyete bozukluğu ve depresyon gibi psikiyatrik bozukluklara eşlik edebilirler. Aşırı kontrolcü ve mükemmelliyetçi obsesif kişilik özellikli ve migrene genetik olarak yatkın olan kişiler duygusal çatışma ve stres altında bu tip baş ağrıları geliştirebilirler. Hastaların 2/3’ünün ailesinde benzer bozukluk öyküsü vardır.

Menapozal Distres +

Menapoz ve sonrası dönemde menapozun (biyolojik) kendisine ek olarak sosyal ve çevresel boyutların etkisiyle psişik yakınmaların olduğu bir olgudur. Anksiyete, yorgunluk, gerginlik, uykusuzluk, depresyon gibi birçok psikolojik belirtinin menapozla ilgisi vardır. Sıcak basmaları, gece terlemeleri ve yüz kızarmaları gibi fiziksel belirtiler de görülebilir. Daha önce psikolojik sorunlar yaşayan, azalmış yaşamsal doyumu olan kadınların menapoz döneminde sorunlara daha duyarlı olması mümkündür. Genelde bu dönemde verilen hormon ilaçları ruhsal şikayetler için yeterli olmaz. Psikolojik destek gerekir. Aile desteği de önemlidir.

Erişkin Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu +

Yaşam boyu devam eden dikkatsizlik, dürtüsellik ve hiperaktivite yakınmaları olan tüm erişkinlerde DEHB tanısı akla gelmelidir. Erişkinlikte DEHB yaygınlığı % 4 olarak bildirilmektedir.  Erişkin DEHB olan bireylerde bir işe başlayamama, iş yerinde verimsizlik, kötü zaman yönetimi, stresle baş edememe, öfke atakları, toplantıda yerinde oturamama, evlilik gibi sorumlulukların idaresi ile ilgili sorunlar sıklıkla ortaya çıkar. Bu şikayetlerin yanısıra, stresle baş edememe, beklentileri gerçekleştirimeme ve başarısızlık hissetme durumları ile birlikte,  özellikle ilerleyen yaşlarda sıklıkla depresyon belirtileri ortaya çıkar. Geç yaşlarda genellikle hiperaktivite belirtileri kaybolur. Depresyon gelişimini önlemek için erken teşhis ve tedavi önemlidir.

Kişilik Bozuklukları +

Kişinin kendisini ve çevresini algılamasını, ilşki kurma biçimini ve düşünceleri ile ilgili örüntüyü oluşturan ‘kişilik özelliklerinin’ kişilik bozukluğu olarak tanımlanması için bu kişilik özelliklerinin esneklikten yoksun ve uyum bozucu olması, kişinin işlevselliğinde bozulma ve öznel sıkıntıya neden olması gerekir. Kişilik bozuklukları olan kişiler çoğunlukla problemlerinin farkında değildirler. Herhangi bir kişilik bozukluğunun toplumdaki yaygınlığı %10’dur. Temel tedavi genellikle psikoterapi olsa da son yıllarda ilaçla tedavisine ilişkin yeni bulgular ortaya konmuştur.

Kişilik Bozukluklarının Tanımlanmış Türleri

- Obsesif kompülsif kişilik bozukluğu
- Narsistik kişilik bozukluğu
- Histrionik kişilik bozukluğu
- Borderline (sınırda) kişilik bozukluğu
- Bağımlı kişilik bozukluğu
- Antisosyal kişilik bozukluğu
- Paranoid kişilik bozukluğu
- Çekingen kişilik bozukluğu
- Şizoid kişilik bozukluğun
- Şizotipal kişilik bozukluğu

Şizofreni +

Kişinin gerçeği anlama, yargılamada bulunma, duygularını kontrol edebilme, berrak düşünebilme ve iletişim kurma yetilerini ağır bir biçimde etkilendiği ruhsal bir bozukluktur.  Dünyada yüz kişiden birini etkileyen, nadir olmayan bir hastalıktır. Kadın ve erkekte eşit olmakla birlikte genelde 15-30 yaşları arasındaki gençlerde başlangıç gösterir. Şizofreni fark edilmeyecek şekilde yavaş yavaş, sinsice gelişebilir ve bu aşamalar sonucunda akut bir dönem ya da kriz ile kendini gösterebilir. Hastalığın pozitif ve negatif belirtileri vardır. Hastalığın getirdiği belirtiler pozitif (hezeyan ve hallüsinasyonlar), hastalıkla yitirilen özellikler negatif belirtiler (toplumdan geri çekilme, motivasyon kaybı, duygu ifadesinde donukluk gibi) olarak adlandırılır. İlaç tedavisi ile birlikte psikososyal müdahaleler tedaviyi destekleyici ve tamamlayıcıdır.

Şizoaffektif Bozukluklar +

Depresyon, mani ve psikotik belirtilerle karakterize olan ruhsal bir bozukluktur. Kişi şizofreninin bazı belirtilerini ve depresyon ve mani gibi duygudurum bozukluğunun bazı belirtilerini bir arada gösterir. Klinik seyri şizofreniye göre daha hafif, depresyona göre daha ağır olan bir bozukluktur. Kişinin depresyon (ya da mani) belirtileri hastalığın sürecinde zaman olarak önemli yer kaplar. Ancak önemli olan bunun haricinde en az iki hafta süreyle kişinin psikotik belirtiler (paranoid düşünceler, işitsel ve görsel halisünasyonlar… gibi) gösteriyor olmasıdır. Yaşam boyu görülme sıklığı % 0.5-0.8 arasındadır. Tedavi şekli hospitalizasyon, ilaç kullanımı ve psikososyal girişimlerdir.

Dissosiyatif Bozukluklar +

Kişide kimlik, bellek, algı ve çevre gibi normalde bütünlük halinde çalışan duyumların işlevlerin bütünlüğünün bozulmasıdır. Dissosiyasyon genellikle travmaya karşı bir savunma olarak ortaya çıkar ve travmanın kişiye olan etkisini geciktirir. Dissosiyatif  amnezi, dissosiyatif  füg, dissosiyatif kimlik bozukluğu, depersonalizasyon bozukluğu ve başka türlü adlandırılamayan dissosiyatif  bozukluk türleri vardır. Toplumda görülme sıklığı %1’dir. Psikoterapi ile tedavi gereklidir.

Yas/Yakın Kaybı +

Yas kişi için önemli, değerli olan, sevilen bir yakın kaybına verilen normal bir tepkidir. Doğal bir yeniden yapılandırma sürecidir. Patolojik yasta ise psikosomatik belirtiler, ölenin şikayetini taklit etme, yas tepkilerinde gecikme, sosyal ilişkilerde bozulmalar, kendine zarar verici davranışlar, düşmanca ve öfke dolu tutum, ağır depresyon ve intihar riski olabilir. Yaşam kalitesinde belirgin gerileme vardır. Yasın 1.şok ve inkar, 2.arama, öfke ve isyan, 3.depresyon ve 4.kabullenme ile yeniden bütünleştirme/yapılandırma şeklinde dört evresi vardır.  Yasın duygular (üzüntü, öfke, suçluluk, çaresizlik), düşünceler (ölüm kavramıyla ilgili meşguliyet, mistisizm, unutkanlık), davranışlar (uykusuzluk, ölenle ait eşyaları saklama, öleni hatırlatacak eşya ve ortamlardan kaçınma) ve beden üzerinde (enerji azlığı, göğüste sıkışma) gibi çeşitli etkileri vardır. Psikoterapi ve gerekirse ilaçlarla tedavi sürdürülmelidir.

İletişim

Dilerseniz bizi 0 505 478 14 44 nolu telefondan hemen arayın veya aşağıdaki formu doldurun biz sizi arayalım.

    Sorunuz mu Var?

    Online randevu oluşturun.

      X