Çocuklarda Sorunlar ve Bozukluklar

Çocuk

Çocuklarda erişkinlerden farklı olarak, sorunun belirlenmesi için, aile değerlendirmesinin yanı sıra çocuğun oyun yolu ile duygu ve düşüncelerini gözlemlemeye ihtiyaç vardır. Öncelikle çocuğun bulunduğu ortama güven duymasını sağlamak gerekir. Projektif testler veya zeka testleri için acele edilmemeli, güven ilişkisi sağlandıktan sonra, çocuk ve ailesi ile işbirliği içinde, tanı ve tedavi için mutlak gereklilik var ise yapılır. Tedavi sürecini çocuk ve ebeveynler ile birlikte değerlendirmek de bu sürecin önemli bir parçasıdır. Yine gerektiği durumlarda, bakım veren kişinin ve okul öğretmenlerinin de sürece dahil edilmesi söz konusu olabilir.

Sorunlar ve Bozukluklar

Korkular +

Geçici korkular ve anksiyete normal çocukluk gelişiminin bir parçası olarak kabul edilmektedir. Birçok araştırmada, çocuk ve ergenlerin normal sayılabilecek korku paternleri belirlenmiştir. Süt çocukluğunun başlarında, bebekler çevrelerindeki uyarılardan korkarlar. On iki aylıktan itibaren korkular yabancılara, yabancı yerlere ve yüksekliğe yönelir. Okul öncesi dönemlerde çocuklar, yalnız kalmaktan, karanlıktan, hayvanlardan, hayal ürünü yaratıklardan; okula başlayınca, doğa üstü fenomenlerden, gelişimsel ve sosyal durumlardan, vücudunun yaralanmasından, hastalıktan ya da doğal tehlikelerden korkmaya başlarlar.  Birçok çocukluk çağı korkusu normalde adaptasyonu sağlar ve koruyucudur. Ancak belirgin stres oluşturan, akademik ya da sosyal işlevlerde bozulmalara sebep olan korku ve endişeler önemlidir. Bu durumda profesyonel bir destek almak gerekir. Çocuklarda tedavide oyun terapisi (ayrıntı için makaleler bölümüne bakınız) ve aile desteğinin sağlanması önceliklidir.

Sosyal Kaygı Bozukluğu +

Sosyal kaygı bozukluğu olan çocuklar, arkadaşlarıyla ya da yetişkinlerle ilişki kurarken, fazla tanımadıkları veya yabancısı oldukları bir ortama girdiklerinde ya da topluluk önünde konuşurken zorlanma, çekingenlik ve ürkeklik gibi davranışlar sergilerler. Bu davranışlarına kalp çarpıntısı, titreme, terleme gibi fiziksel belirtiler de eşlik edebilir. Sosyal kaygı bozukluğu  olan bir çocuk sınıf içinde veya topluluk önünde konuşmakta, derslere katılım göstermekte, yaşıt oyunlarına katılmakta, topluma açık yerlerde yemek yemekte veya tuvalete gitmekte önemli zorluklar yaşayabilir. Belirtilerden de anlaşılacağı gibi sosyal kaygı bozukluğu, çocuğun özellikle sosyal hayatında önemli kısıtlamalara  yol açan bir sorundur ve tedavi edilmediği takdirde sıklıkla erişkin yaşamda da devam etmektedir.

Ayrılık Kaygısı Bozukluğu +

Ayrılma kaygısı ya da anksiyetesi, çocuğun, ergenin veya erişkinin, anne ya da bağlanma figüründen ayrılma durumunda veya ayrılma beklentisiyle şiddetli korku yaşaması halidir. Ayrılma anksiyetesinin uzun sürmesi, şiddetli ve gelişimsel açıdan uygunsuz olması ya da işlevselliği bozması durumunda ayrılma kaygısı bozukluğu tanısı konur. 7 ay ile 7 yaş arasında ayrılık endişesinin görülmesi normaldir.  Ayrılma kaygısı bozukluğu bir çocukluk dönemi bozukluğu olarak tanımlanmaktadır. Çocuk ve ergenlerin ortalama %4’ünde görülmektedir. Okula gitmek istememe ve başağrısı, mide bulantısı gibi somatik şikayetler, çocuğu tedavi aramaya yönelten en sık sebeplerdir.

Anksiyete Bozukluğu (Kaygı Bozukluğu) +

Çocuklarda yetişkinlerde olduğu gibi bilinen açık seçik bir uyarana karşı hissedilen korku normaldir. Belirgin ve işlevselliği bozmayan kaygı, aynı yetişkinlerde olduğu gibi, okulda veya performans gösterilmesi beklenen alanlarda çocuğun başarısı için avantajlıdır.
Ancak, çocuğun en az 1 ay süren, tekrarlayan, aşırı, uygunsuz kaygısı veya bunaltısı varsa ve ek olarak aşağıda yer alan belirtilerin en az üçü çocukta mevcutsa, yaygın anksiyete bozukluğu söz konusu olabilir.
1. Ev ödevleri ve diğer günlük aktivitelerindeki performansı ile ilgili aşırı kaygı
2. Fiziksel sağlığı veya yaralanacağı ile ilgili kaygı düzeyinin yüksek olması
3. Sağlık dışı konularda da aşırı beklenti kaygısı (maddi durum, dış görünüm vb.)
4. Belirgin bir nedeni olmayan aşırı kaygı telaş durumu
5. Tekrarlayan bir şekilde sakinleştirilme gereksinimi duyma
6. Gerginlik hissi, rahatlayamama, düşüncelerini yoğunlaştırmada güçlük çekme, çarpıntı, terleme, ağız kuruması gibi otonom belirtiler
7. Organik nedeni olmayan tekrarlayan somatik (bedensel) yakınmalar

Çocuklarda anksiyete bozukluğunun başlangıcı 18 yaşından öncedir. Bu çocuklar aşırı titiz veya mükemmeliyetçi olabilirler. Buna ek olarak çoğu erişkin tarafından da katı veya aksi olarak nitelendirilebilirler.
Kaygı bozukluğu olan çocuklar, sürekli çevreleri tarafından telkin edilmek istemektedirler. Ancak bu telkinler anlık rahatlama sağlayıp, kaygıları süreklilik göstermektedir. Ayrıca motor gerginlik ve aşırı uyarılmışlık belirtileri mevcuttur. Çocuklarda özellikle kolay yorulma, huzursuzluk ve kas gerginliği görülmektedir. Buna ek olarak baş ağrısı, karın ağrısı ve uyku sorunları gibi somatik yakınmalar da görülmektedir.
Yaygın anksiyete bozukluğu olan çocuklarda kaygılar tek bir alan ile sınırlı değildir. Çocuklarda ve ergenlerde kaygılar özellikle, yeterlilik, kabul görme, davranışların toplumsal normlara uygun olup olmaması, gelecek ve yeni alışılagelmemiş durumlar gibi geniş bir yelpaze içindedir. Bu çocukların özellikle çevrede olup biten olumsuz olaylara yoğunlaşan seçici bir dikkati mevcuttur, özellikle tehdit edici bilgiye önem vermektedirler. Buna ek olarak belirsiz uyarıcıları da tehdit olarak algılamaktadırlar.  Anksiyete bozukluğu tanısı alan bireylerin büyük bir oranında kaygıları çocukluk döneminde başlamaktadır. Bu rahatsızlığın kronik bir gidişi vardır. Ergenlik öncesi kızlar ve erkeklerde eşit olarak görülse de, ergenlikle beraber rahatsızlığın kızlarda sıklığı artmaktadır.

Takıntılar ve Obsesif Kompulsif Bozukluk +

Çocuklarda görülen takıntılı davranışların ortaya çıkmasındaki etkenler, anne-baba tutumları, kişisel özellikler ve genetik faktörlerdir. Anne-babanın aşırı titiz, korumacı ve mükemmeliyetçi tutumlarının çocuklarda takıntılı davranışı pekiştirdiği gözlemlenmektedir. Obsesyon (takıntı), mantıklı olmayan, tekrar eden düşünceler, davranışlar ya da alışkanlıklardır. Tekrarlayan düşünceler, şüpheler sık sık görülür. Bazen de mantıksız bir eyleme veya davranışa yol açan, karsı konulamaz ve dayanılamaz bir dürtü (kompülsiyon) söz konusudur. Çocuk, basmakalıp bir davranışı yapmazsa, kaygı ve gerginlik hisseder. Genel gelişim sürecinde iki-beş yaş döneminde çocuklarda tekrar eden davranış ve alışkanlıklara rastlamak mümkündür. Hep aynı bardaktan (en sevdigi çizgi film karakterinin resmi ya da en sevdigi renk olan) su içmeyi istemek bu yaş dönemindeki çocuklarda sıkça görülebilen bir davranıştır. Ancak bu gelişimsel özelliği olan takıntılı davranışlar beş yaş döneminden sonra azalır. Takıntılı davranısların sıklığı ve şiddeti azalmadığında, çocuğun genel hayatını olumsuz olarak etkilediginde, kaygı yaratan düşünceler, huzursuzluk duygusu ve gerginlik bu takıntılara eşlik ettiginde bu durum profesyonel yardım alınmasını gerektiren bir sorun olabilir.

Çocugunuzda obsesyon ile ilgili oluşabilecek belirtiler su sekilde sıralanabilir:

• Israrla aynı konuda sorular sorar.
• Esyalarını aynı düzende yerlestirmeye çalısır.
• Aynı oyuncaklarla bıkmadan usanmadan uzun sürelerle oynar.
• Yaptığı bir şeyde belirli bir sırayı takip etmeye çalışır.
• Çevresindeki her şeyi belirli sınıflara sokar (sayılarına, renklerine, büyüklüklerine göre…)

Çocugunuz büyüdükçe takıntıları da yön degistirir ve bu kez sorun, esyalara ya da olaylara takılma şeklinde görülebilir. Örnegin, yaptığı herhangi bir faaliyet sırasında mutlaka bir oyuncağını ya da eşyasını yanına alır. Bu davranısın ardındaki temel düsünce ise kendini korumaktır. “Böyle yaparsam zarar görmem.” gibi kendine göre mantıksal bir çıkarımda bulunur. Çocukluk döneminde takıntılı düşünceler geçici olabildikleri gibi süreklilik de kazanabilirler. Özellikle kompülsiyonlar baş gösterdiğinde önemle ele alınmalı ve geciktirmeden bir çocuk ruh sağlığı uzmanına başvurulmalıdır.

Utangaçlık +

Süt çocuğunun 6. ayı ile birlikte “yabancılaması” normal gelişimin bir parçasıdır. Erken çocukluk döneminde, çocukların yeni, kendilerine yabancı ortamlarda korku ve endişe duymaları,  kültürden bağımsız olarak gözlenebilir. Bazı çocukların, genetik olarak diğer çocuklara göre daha çekingen ve utangaç oldukları da bilinen bir gerçektir. Çocuğun sosyal ortamlarla başa çıkma konusunda aile içinde edindiği tecrübeler de oldukça etkilidir. Özellikle okul öncesi çağda çocuğun utangaçlığını yenmesini sağlamak önemlidir.

Yatak Islatma (Enürezis Nokturna) +

Çocukluk çağının en sık görülen sorunlarından biri olan enürezis, zeka yaşı ile uyumlu olmayan gece ve / veya gündüz istem dışı işemedir. Çocuklar genellikle 3- 5 yaşları arasında idrarını gece ve gündüz kontrol edebilecek olgunluğa erişirler. Bu nedenle bu durumun beş yaşına kadar görülmesi normal olarak kabul edilmektedir. Zekâsı normal olan bir çocukta beş yaşından sonra en az üç ay boyunca peş peşe haftada en az iki kez gece veya gündüz ıslatması normal dışı olarak değerlendirilmektedir. Enürezis 5 yaşında % 10-20, 8 yaş civarında % 5-10, 14 yaş civarındada % 2 oranında görülmektedir. Enürezis çoğunlukla ergenlik çağına kadar kendiliğinden geçer; % 1 kadarı yetişkin çağa kadar devam eder. Enürezis erkek çocuklarda kızlardan daha fazla görülmektedir. Geçmişte anne, babası, kardeşlerinde enürezis olan çocuklarda daha sık görülmektedir. Tedavide öncelikle organik nedenleri araştıracak tetkikler yapılmalıdır, daha sonra ruhsal nedenler araştırılmalıdır. Aileye bunun bir hastalık olduğu, çocuğun bilinçli olarak yapmadığı, bu nedenle çocuğu suçlamamaları gerektiği anlatılmalıdır; gerekirse aile tedavisi, davranış tedavisi, psikoterapi veya ilaç tedavisi uygulanabilir. Özellikle primer enüreziste ilaç tedavisi çok etkili olmaktadır.

Yeme ve Beslenme Bozuklukları +

Bebek ve küçük çocukların %15-35’inde beslenme sorunlarının olduğu bildirilmektedir. En sık görülen beslenme güçlükleri yetersiz yeme, bazı besin tiplerini reddetme, yemek zamanında uygunsuz davranışlar ve garip yeme alışkanlıklarıdır. Çoğu çocukta beslenme sorunları hafif ve geçici olsa da bazı çocuklarda süreklilik gösterebilir. Hem oldukça sık görülmesi, hem de çocukta fiziksel ve zihinsel gelişme geriliği ve çeşitli davranış sorunları ile bağlantısından dolayı, erken çocukluk dönemindeki beslenme sorunlarının tanı ve tedavisi önem taşımaktadır.
Beslenme bozuklukları fiziksel, fizyolojik, psikolojik ve sosyal etkenlerin katkısıyla ortaya çıkan biyopsikososyal sorunlardır. Bu bozuklukların tanı ve tedavisine yönelik çalışmalarda sıklıkla ailenin sosyodemografik özellikleri, ebeveynlerdeki psikiyatrik bozukluk ve belirtiler, çocuğun mizaç özellikleri, anne-çocuk etkileşimi ve bağlanma gibi konular değerlendirilmelidir. Beslenme sorunlarının en sık görülme yaşı 1-6 yaş arasıdır.

Çocuklarda görülen beslenme ve yeme bozukluklari DSM-4 tanı dizgesine göre 3’e ayrılır. Bunlar:  pika, ruminasyon bozukluğu ve beslenme bozukluğudur.

Ruminasyon Bozuklugu besin yutulduktan ve kısmen sindirildikten sonra, tiksinme ya da bulantı gibi bir neden olmaksızın yemeği tekrar ağzına getirmesi ve yeniden çiğnemesi olarak tarif edilmiştir. Pika besin özelliği olmayan ve yenilebilir olmayan maddeleri ısrarlı olarak yeme davranışı gösterme sorunudur. Pikanin çesitli türleri vardır. En yaygın olanı kum, kil, toprak, plastik, bez, kireç, kâgıt, saç, kibrit ucu, ip yemektir. 12–24 aylikta başlar, okul öncesi sonlanır. Beslenme bozukluğu ise en az 1 ay süreyle başka bir rahatsızlığa bağlı olmadan belirgin kilo kaybı veya kilo alımının uzun süreli durması ve boy uzamasıniı da etkilendiği, sürekli olarak yemek yemiyor olma ile kendini gösteren bozukluktur. 6 yaşından önce oluşur. Zamanında anne sütünden katı yiyeceklere geçmemek, ebeveynlerin beslenme hakkında yanlış, ısrarcı ve müdahaleci tutumu  beslenme bozukluğunun nedenleri arasındadır. Çocuklukta görülen depresyon ve aşırı kaygı durumu da beslenme bozukluğunu tetikleyebilir.

Konuşma Bozuklukları ve Kekemelik +

Kekemelik konuşma akışının anormal duraksamalar (sesin kesilmesi), ses ve hecelerin tekrar edilmesi (ke-ke-keleme), uzatılması (kkkkkkkkkekeleme) ile bozulması durumudur. Bu konuşma akıcılığının bozulması durumuna konuşma gayretine bağlı olarak ortaya çıkan yüz ve vücut hareketlerinde değişiklikler de eşlik edebilir.  Kekemelik tipik olarak  2 ile 5 yaş civarlarında belirgin olarak ortaya çıkar;  ancak bazı durumlarda okul çağında ilk belirtilerini verebilir. Kekemelik genelde 7 yaşından önce ortaya çıkan bir konuşma bozukluğudur. Kekemelik, genellikle erkek çocuklarda, kız çocuklarından dört beş kat daha fazla görülmektedir. Kekemeliklerin bir kısmı geçicidir. İki-üç yaşları arasında beliren kekemeliklerin büyük bir çoğu düzelip, tümden geçebilir. Ancak ağır kekemeliklerde iyileşme oranı yüzde elli dolayında kalmaktadır. Anababa tutumları önemli ölçüde yanlış değilse, çocukta korkaklık, güvensizlik gibi ek belirtiler yoksa kekemeliğin geçme olasılığı daha yüksektir. Çocuklarda kekemelik tedavisi konusunda deneyimli olan bir Dil ve Konuşma Terapisti ile çocuk ruh sağlığı uzmanı tarafından yürütülmelidir.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu +

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB)  okul öncesi ve okul dönemi çocuklarında belirgin hale gelen bir bozukluktur. Çocuk davranışlarını kontrol etmede ve dikkatini vermede güçlük yaşamaktadır. % 4-8 gibi bir oranda görülmektedir. “Hiperaktivite”, aşırı hareketlilik anlamına gelmektedir; ancak bu terim DEHB olan çocukların tümünü iyi anlatan bir terim değildir, çünkü hiperaktivite olmadan da DEHB olabilir. Bazı çocuklarda en belirgin şikayet dikkat süresinin çok kısa olmasıdır. Yani DEHB olan çocukların bir kısmında aşırı hareketlilik ve dürtüsellik ile ilgili belirtiler ön plandayken, bir kısmında dikkatsizlik ile ilgili şikayetler ön plandadır.

Önemli bir kısmında ise her iki gruptan şikayetler bir arada görülür. İlaçlar ve bazı davranış düzenleme teknikleri belirtilerin düzeltilmesine yardımcı olur. Erken teşhis ve erken dönemde psikoterapi (oyun terapisi ve aile terapisi) ile tedaviye başlanması önemlidir. Dikkat bozukluğunun şiddeti ve varsa eşlik eden öğrenim güçlüğü tespit edilmeli, pedagojik eğitim desteğine de erken yaşlardan başlanmalıdır. Psikoterapinin düzenli olması, özgüven gelişimi ve davranış bozukluklarının gelişmemesi açısından büyük önem taşır.  “Stimülan” ilaçların DEHB’de kullanımı ile ilgili 70 yıldan uzun süreli deneyim vardır ve uzun yıllardır DEHB tedavisinde kullanılmaktadır. Bu ilaçlar odaklanabilme ve davranışlarını kontrol edebilme becerilerini arttırır. Ancak, tedaviye psikoterapi ile başlayarak sürdürmek ve aileyi desteklemek, ilaç tedavisinden önceliklidir.  Tedavinin başarısında başta aile ve öğretmenler olmak üzere söz konusu çocuğun sağlıklı gelişimine katkıda bulunabilecek diğer  kişilere (rehber öğretmen, okulun danışman psikoloğu, pedagog …gibi) önemli görevler düşmektedir.

Özgül Öğrenme Güçlükleri ve Disleksi +

Özgül öğrenme güçlüğü (ÖÖG), bireyin standart testlerde, okuma, yazma ya da matematik alanında yaş, zekâ ve eğitim düzeylerine göre beklenenin önemli ölçüde altında olmasıdır. Özgül öğrenme güçlüğü ya da öğrenme bozukluğu terimi, “disleksi” (okuma alanında güçlük), “disgrafi” (yazı alanında güçlük) ya da “diskalkuli” (matematik alanında güçlük) olarak da bilinen terimlerin hepsini içinde barındırmaktadır. ÖÖG’nin nedenleri henüz tam olarak bilinmemekle birlikte, merkezi sinir sisteminin işleyiş bozukluğundan kaynaklandığı ve yapısal olduğu düşünülmektedir. Zekâ geriliği değildir. ÖÖG tanısının konması için bireyin zekâ düzeyinin normal sınırlarda (ya da üzerinde) olması beklenmektedir. ÖÖG’de yaşıtları düzeyinde okuyup yazamaması ya da matematik alanında güçlüklerin olması en belirgin özelliklerdir. Bununla beraber ÖÖG olan bireylerin sıklıkla sağını solunu öğrenememe, okuduğunu anlamama, aktarmak istediğini iyi ifade edememe, sıralama yapamama, zaman kavramlarını öğrenememe gibi güçlükler yaşadıkları da görülmektedir. Okul öncesi dönemde bazı belirtiler olmasına karşın, genellikle teşhis okul çağında konmaktadır. Özel öğrenme güçlüğünde erken teşhis, teşhisin aile tarafından kabulünün sağlanması ve çocuğa önemli bir eksiklik olarak yansıtılmaması önemlidir. Güçlükler özel eğitim ile aşılmaya çalışılır. Özgüven eksikliği gibi psikolojik sorunların eklendiği durumlarda çocuğa oyun terapisi ile psikoterapi desteği sağlanmalıdır. Aile terapisinin gerektiği durumlar da olabilir. Ailenin desteklenmesi de önemlidir.

Davranım Bozuklukları ve Zarar Vericilik +

Davranım bozukluğunun temel özelliği, bașkalarının temel haklarının ve yașa uygun toplumsal norm ve kuralların sürekli ve tekrarlayıcı bir biçimde saldırıya uğratılmasıdır. Davranım bozukluğu olan çocuk ve ergenlerde, insanlara ve hayvanlara yönelik saldırgan davranıșlar, güvenliği tehdit, hırsızlık ve kuralların ciddi biçimde ihlal edilmesi gibi davranıș bozuklukları vardır. Davranım bozukluğunun tedavisi  zor olup, çok yönlü bir terapi uygulanmasını gerektirir. Çocuklarda davranım bozukluğunun tedavisinde çocuklarıyla birlikte anne-babaların davranıșlarının șekillendirilmesi gerekmektedir. Çünkü anne babaların tutumları, çocuğun antisosyal davranıșlarının gelișmesinde temel rol oynamaktadır. Bu nedenle anne-baba eğitimi programları da önemlidir. Çocuk ve ergenlerde davranım bozukluğu görülme sıklığı %11, elverișsiz çevrelerde yașayan çocuklarda ise bu oran %20–35’e yükselebilmektedir. Hastalığın prognozu değișiklik göstermektedir. Tedavi edilen olguların çoğunda hastalık erișkinlikte geçmekte, ancak daha az orandaki davranıșlar erișkinlikte görülmeye devam etmekte ve bunlar anti-sosyal kișilik bozukluğu tanı ölçütlerini karșılamaktadırlar. Tedavi edilmeyen olgular ise anti-sosyal kișilik bozukluğu ile birlikte duygu durum bozukluğu, anksiyete bozukluğu, somatoform bozukluk ve madde kullanım bozuklukları için yüksek risk tașımaktadır. Davranım bozukluğunun tedavisinde çocuk ve ergenle birlikte sorunlu davranıșlarda etkisi olan çevrenin (aile, okul, toplum) hedef alındığı multisistematik terapiyle daha etkin sonuç elde edilebilmektedir.

Tikler ve Tourette Bozukluğu +

Tikler genellikle iç gerilimlerin veya çatışmaların yansımasıdır. Çocuk tikleri ile bu gerilimlerden kurtulmaya çalışır. Duygulanma, üzüntü, yorgunluk arttıkça tiklerde de artma görülür. Tiklere genelde 3-4 yaşından önce rastlanmaz. Ancak nadiren de olsa 15 aylık erken dönemde de görüldüğü vakalar vardır. En fazla görüldüğü yaşlar 6-7 yaşlar ve ilk ergenlik (11-13) dönemidir. Karşı konulmaz bir davranış olarak yaşanır, ancak çocuk kendini bir etkinliğe verdiğinde zamanla azalabilir ya da yok olabilir. Tiklerin en sık rastlananları göz kırpma, burun kıvırma, kaş kaldırma gibi yüz tikleridir. Boğaz temizleme, öksürme şeklinde de olabilir (vokal tikler). Tourette Bozukluğu, Kronik Motor ya da Vokal Tik Bozukluğu, Gelip Geçici Tik Bozukluğu ve Başka Türlü Adlandırılamayan Tik Bozukluğu olmak üzere dört çeşidi vardır. Tourette Bozukluğunun yaşam boyu yaygınlığı 4-5 / 10 000 olarak tahmin ediliyor. Kızlara göre erkek çocuklarda üç kat daha fazla rastlanmaktadır. Tourette Bozukluğu tanısı klinisyenin birden fazla motor tik ve en az bir vokal tik öyküsünü alması ile konur. Koprolali yani istemsiz küfürlü konuşma da eşlik edebilir. DSM-IV’e göre Tourette Bozukluğunda bir yılı aşkın sürede yaklaşık her gün günde pek çok kez tiklerin olması gerekmektedir. Ayrıca bu dönem boyunca ardışık üç aydan daha uzun süreli olarak tiklerin olmadığı bir dönem hiç olmamalıdır. Başlangıç yaşı ortalama 7 yaş olmakla birlikte 2 yaşa kadar inebilmektedir. Tedavi edilmediğinde genelde şiddetlenmeye açık bir bozukluktur.

Cinsel Kimlik Bozuklukları +

Cinsel kimlik bozukluğu tanısı alan çocuk tekrarlı bir şekilde karşıt cinsiyette olma isteğini ifade eder ya da karşıt cinsiyeti taşıdığı ısrarında bulunur. Karşıt cinse ait kıyafetler seçer. Güçlü ve sonu gelmez bir şekilde karşıt cinsiyetin oyunlarını ve rollerini yüklenir ya da karşıt cinsin üyesi olduğuna dair bitmek bilmez hayaller kurar.

Karşıt cinsin streotipik oyunlarına katılabilmek için güçlü bir istek duyar. Oyun arkadaşlarını ve dostlarını ısrarla karşıt cinsten seçer. Cinsel kimlik bozukluğu tanısı alan çocukların en belirgin özelliği kendi cinsiyetlerini temsil eden kıyafetleri ve davranış biçimlerini reddetmeleridir. Çocukların hayal dünyasının genişliği düşünüldüğünde, her sağlıklı çocuğun hayal dünyasında kendini diğer cinse aitmiş gibi görüp oyunlar oynaması doğaldır. Ancak bu çocuklar ile cinsel kimlik bozukluğu tanısı alan çocuklar arasındaki temel fark, ikinci grupta işin hayal boyutunda kalmayıp günlük yaşamın her alanına yayılması ve çocuğun buna bağlı olarak depresif, endişeli ve sosyal açıdan içe dönük bir yapı sergilemeye başlamasıdır.

İki Uçlu Bozukluk (Bipolar Bozukluk; Manik Depresif Bozukluk) +

Çocuklarda %1 den az sıklıkta görülür. Genetik yatkınlık önemli bir belirleyendir. Bu hastalığın başlangıcı çocuklarda sık gözlenmez. Ergenlik döneminde başlangıç daha sıktır. 2 türlü dönemden ( manik dönem, depresif dönem) oluşan bu hastalık, sıklıkla depresif dönem ile başlar. Ancak bu dönem çoğunlukla fark edilmez. Mnik dönemde fark edilir derecede huzursuzluk ve uykusuzluk atakları olur. Normalden az uyur ve daha enerjik olurlar. Konuşmalarda hızlanma, hareketlilikte artış, aşırı kendine güven ve övünme, kendini üstün görme, düşüncesiz ve tepkisel davranışlar görülebilir.  Dikkat eksikliği hiperaktivite sendromu ve anksiyete bozukluğu tanıları ile karışabilir; ancak bu hastalıklar ile birlikte görülmesi de sık bir durumdur. Ergenlerde madde kötüye kullanımı ile birlikte sık görülür. Yaşam boyu ağır sorunlara yol açabilecek bu hastalığın hem akut ataklarını tedavi etmek, hem de bu atakların şiddet ve sıklığını azaltarak ortadan kaldırmak tedavinin hedefleridir. Duygudurum dengeleyici ilaçlar ve psikoterapi desteği tedavide yer alır. Tedavide ailenin de bilinçlendirilmesi ve desteklenmesi önemlidir.

Şizofreni ve Psikotik Bozukluklar +

Psikozlar çocukluk çağında seyrek rastlanan ağır ruhsal bozukluklardır. Psikozlu bir çocuk yaşıtlarıyla oynamaz, arkadaşlık kuramaz. Karşılıklı bir konuşmayı başlatıp sürdüremez. Davranışlar tutarsız, tepkiler uygunsuzdur. Saçma korkular ve kuşkular olabilir. Belli eşyalara düşkünlük gösterebilir. Kısacası psikozlu bir çocukta ağır bir uyumsuzluk ve kişilik gelişmesinde duraklama söz konusudur.

İletişim

Dilerseniz bizi 0 505 478 14 44 nolu telefondan hemen arayın veya aşağıdaki formu doldurun biz sizi arayalım.

    Sorunuz mu Var?

    Online randevu oluşturun.

      X